Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden eski İtalya Başbakanı Berlusconi 14 yıl önce bir söyleşide şöyle demişti: “Toprak altına girdiğimde hakkımda ‘Adil ve iyi bir adamdı’ denilebilmesini umuyorum.”
Silvio Berlusconi 4 kez başbakanlık yaptı ve ülkede 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana İtalya’da en uzun süre iktidarda kalan lider oldu.
Hayatında yaptığı ilk işler; hukuk bölümünde okurken üniversite arkadaşlarına ödev satmak, barmenlik, gece kulüpleri ve cruise gemilerinde şarkıcılık, elektrikli süpürge satıcılığı olduğu biliniyor. Sonrasında inşaat, medya, spor dünyası gibi sektörlerde öncülük yapmış.
Uzun süren siyaset hayatı boyunca adı skandallar, davalar ve mafyayla ilişkili olma suçlamalarıyla da anılıyor. Fakat kendisi haksız suçlamalara maruz kaldığını, hakkında açılan davaların “komünist” savcıların eseri olduğunu öne sürüyordu.
Siyaseti iş çıkarlarını korumak için kullandığı karşıtları tarafından en çok gündeme getirilen konu. Oysa o hakkındaki eleştiriler ve suçlamalara ise sıklıkla kendisini İsa Peygamber’e benzeterek yanıt veriyordu:
“Ben siyasetin İsa’sıyım. Sabırlı bir kurbanım, her şeye katlanıyorum, kendimi başkaları için feda ediyorum.”
Kendisinin “Berlusconizm” terimiyle özetlenen bir siyaset ve kültür modelinin yaratıcısı olduğunu biliyor musunuz? Yani tamamıyla kendi figürünü yaratan bir lider.
Berlusconi ayrıca, bugün iktidar ortağı olan neo-faşist hareketlerden gelen politikacıları siyaset sahnesinde kabul edilebilir hale getiren kişi olarak da görülüyor.
Kendisi de 2019’da yaptığı bir açıklamada “Lig ve faşistleri hükümete sokan biz olduk. Onları meşrulaştırdık ve anayasal hale getirdik” diye övünmüştü.
Ülkesinde derin izler bırakan Berlusconi, kendine özgü stiliyle ölümüne kadar aktif siyaseti sürdürdü.
Berlusconi’nin hayatına bakarken birçok lider gözümün önünden geçti, hatta kurumsal liderler. Hepsinin ortak özelliği akılcı ve özgün olmaları değil mi? Hepsi kendi hayatının devrimini gerçekleştirme cesareti gösterebildikleri için seçilmişler.