Bugün babaannem öldü. İçimde unutamadığım bir çocukluk öldü. İnandığım Bursa, dedemin elleriyle yaptığı o şen yuva, İstanbul”da dibe vurunca koşarak gittiğim köydeki evin camında bekleyen sığınak… Öldü.
Etim bir yere sıkışmış gibi acıyor. Haykırsam olmuyor, sussam hayat devam ediyor. Anıları, öyküleri, duaları, nasihatleri beynimi kemiriyor.
Her gıcırtıda bir yaşam hikâyesi bir gerçeklik anlatan kerpiç ev. 3 oğlan 1 kız… Düğünler sünnetler. Bereket, çokluk. Misafiri uğurlarken sekiz adım eşlik edişi, ardından da dönüp ‘sekiz cennet kapın olur kızım’ deyişi… Şimdi inşallah sekiz cennet kapısındasın ve bizi bekliyorsun…
Adını aldığım Gülsün ninenin kızı, Ahmet Öğretmen’in eşi Hüsniye ve ‘Halil İbrahim’i çağırın bir göreyim, sabaha çıkmam’ deyip can veren canım, babaannem.
Hani bizler daha kirlenmeden, fesat, dedikodu ve kıskançlık zihinlere böylesine işlememişken, kucağından inemediğim babaannem değil çocukluğum bu ölen. Kahkahamı da aldı giderken. Dedemden gizli cebime koyduğu parayla Salih bakkaldan aldığım abur cuburlar…
Hacı dedenin evi ve papatyalar… Güneş ve pamuk saçları… Herkes mahalleye gezmeye gidince baş başa kaldığımız saatler… Üvey annesiyle başlayıp kim bilir hangi hikâyede son bulmadan uyuyakalışları… Kiremitliğe çıkıp erik ağacının dalları altında otururken uzattığı salçalı ekmekler… Sütlü tarhana çorbası, sinideki beyaz gazozlar, salçalı tost… Hamamda gülüşler, leğende beyaz sabunla saçımı yıkayışları… Avucundan yediğim ayıklanmış çekirdek, kavunu sıktığım parmaklarımı açan sert ama şefkatli elleri…
Gurbetteydik. Zor zamanlarımız oldu. O benim tek sırdaşımdı. Okula bile gitmezken biliyordum ona telefon etmeyi. Herkes evden gidince basıyordum tuşlara. Babaanne diyordum ‘annemle babam yine kavga etti’. Dua et diyordu inançla.
Babaannem inanış biçimim. Niyet etmenin önemini, şekilsiz ve koşulsuz inanmayı öğrendiğim insan.
‘Ayakkabı yürütür para söyletir’ der hiç parasız bırakmazdı. Yoksulun dostu, öksüzlerin duacısı olurdu…
Bugün, 87 yaşında, bırakıp gittin babaanne.
Üç ay önce tek istediğim seni göre göre, koka koka, duanla gelin olmaktı. Öyle de oldu. Üç ay önce vedalaştık. Yarın çocukluğumu gömeceğim. Seni nasıl gömeyim? Seni gömemem. Aynaya baksam gülüşümde izin var. Hem babaanneler ölmez ki… Öğrettiğin gibi yıllardır aynı cümleyle uyuyorum, devam edeceğim:
Rabbim kötü insanlarla karşılaştırma. Beni yolundan ayırma. Çocuklar öpülmez koklanır değil mi babaanne? Peki babaanneler? Koklayamadım seni ölmeden, hiç doyamadım.
gülsünay, 10 Aralık 2013