Bir bayram, bir Bursa. Bir Sedef Pastanesi hikayesi. 25 yılı var nereden baksan. Bizim için bayram paralarımızla kuzenlerle kasabadaki Sedef Pastanesi’ne gitmek bir yıla bölüşülen, hepimize yeten bir anıydı. Öncesi var… Bir yıl beklersin o bayramı. İzmit’in sanayi kokusu iyice siner yüreğine. Sonra o gün gelir, otobüse binersin. İki kişilik koltuk İzmit-Bursa otobüsünde. Ama siz dörtsünüzdür. Su paralı. Bir şişe alınır, sırayla içilir. En son Gülsünay, içine balık bırakıyor. Otobüsü saran sigara dumanında heyecan solursun 3 saat. Köy heyecanı iyice sarınca vücudunu başlar kucaklaşmalar… Her keresinde doyamadığımız. Dedem, babaannem, kuzenler…
Babaannemin incir tatlısını doldurup, sarmaları sararız kuzenlerle arefe akşamı… Şakalaşmalar, gülüşmeler, sığmaz saatlere… Birileri darılmıştır birbirine, bir köşede tatlı hesaplaşmalar. Birkaç saat sürmez, başlar dedem sesimize kızmaya. “Arı gibi arı” der babaannem sessiz sessiz. En heyecanlısı da kasabadan Sedef Pastanesi’nden alınmış tatlı tuzlu karışık kurabiyeler.
İşte o bayramda misafirlerin gelmesi bitince oturmuştuk kutunun başına. Önce misafirlerin bitmesi beklenirdi evdeki tatlıları yemek için. Kurabiyelerden bir iki tane yedik sonra bir de ne görelim kurabiyenin içinde böcek. Kocaman. Babaannem çok sinirlendi. Bindirdi bizi köy arabasına. Doğru kasabaya. Gidin dedi Sedef’e. Gösterin.
Yol boyu kuzenimle ne diyeceğiz, nasıl söyleyeceğiz derken vardık. Gösterdik ama ellerimiz titriyor bir yandan da. Bu bir hak mücadelesi bizim için. Arı bu tatlıya gelmiş dediler. Arı marı bilmeyiz biz, istemiyoruz bunu dedik. Paramızı geri verdiler. Döndük geldik köye. Kazanılmış zafer. Biz gülüyoruz, kazandık ama o para babaannemin elinde kaldı. Biz bundan yemiştik dedi camdan bakarken köy içine doğru…
Ben o gün helal ile haramı öğrendim. Kimbilir kaç yaşındaydı o zaman, 70’den fazla olsa gerek. Sedef Pastanesi’ne gidip, teyze gerek yok deseler de yediğimiz üç kurabiyenin parasını bırakmıştı tezgaha. Öyle kadındı… Toprağı bol olsun!